Son Dakika
8 Mart 1857’de ABD’de 40 bin dokuma işçisi kadın çalışma saatlerinin 16 saatten 10
saate indirilmesi, ücretlerinin ve çalışma koşullarının düzeltilerek insan onuruna yakışır
hale getirilmesi talebiyle bir grev başlattılar. Polisin saldırması, işçilerin fabrikaya
kilitlenmesi ve ardından çıkarılan yangında fabrika önüne kurulan barikatlar nedeniyle
kaçamamaları sonucu 129 kadın işçi can verdi. İşçilerin cenaze törenine 100 bini aşkın
kadın katıldı.
İzleyen yıllarda 8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanması önerisi başta Clara
Zetkîn ve Rosa Luxemburg olmak üzere birçok aydın tarafından dillendirilmiş, çeşitli
konferans ve toplantılarla bu haklı öneri insanlık tarihinde unutulmaz bir yere taşınmıştır.
Avusturya, Danimarka ve İsveç’te 1911 yılında bir milyondan fazla kadın 8 Mart 1857
kurbanı kadın işçileri anma gösterileri yapmış ve nihayet 1977 yılında Bileşmiş Milletler 8
Mart’ı, “Kadın Haklar İçin Birleşmiş Milletler Günü” ilan etmiştir.
Her ne kadar böyle özel bir günü kazanmış olsalar da, dünya kadınlarının toplumsal
yaşamda özgür ve eşit birey olarak yer alma mücadelesi onlarca yıldır sürmektedir. Ulusal
hukuklar ve uluslararası sözleşmelerde yapılan düzenlemelere karşın hâlâ dünyanın birçok
ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de kadınlar, sosyal adalet, eşitlik, ekonomik gönenç başta
olmak üzere temel insan hak ve özgürlüklerinden yazık kî, erkeklerle eşit olarak
yararlanamamaktadır. Ülkemiz açısından daha acısı ise, kadınlarımızın yaşam haklarının
da tehdit altında olmasıdır. Türk Kadını, giderek artan biçimde insan hakları ihlalinin en
ağır biçimi olan şiddetin her türüne maruz kalmakta, taciz edilmekte, her gün en az 3
kadın erkek cinayetleriyle ya da şüpheli ölümlerle hayatını kaybetmektedir.
Öte yandan kadınlarımız yıllar içinde, sahip oldukları birçok hak ve kazanımlar! ile
başta İstanbul Sözleşmesi olmak üzere yasal güvencelerini de kaybetme gerçeği ile karşı
karşıya kalmışlardır.
c^JİGazî Mustafa Kemal Bulvarı No: 102/7-8 Maltepe 06570 ANKARA
Tel: (312) 232 43 44- 232 43 52 Faks: (312) 229 60 66
Posta Çeki Hesap No: 105906 iSTaddaenelm erkez@ add.org.tr
Değişmez Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, Ulusal Bağımsızlık Savaşı’nı zafere
ulaştırıp Türkiye Cumhuriyetİ’ni kurduktan hemen sonra birbiri ardına gerçekleştirdiği
devrimlerle Ulusumuza çağ atlatmış, bunu da 9 Mayıs 1935’de CHP’nin 4. kurultayını açış
konuşmasındaki şu sözleriyle tarihe kaydetmiştir:
“Uçurum kenarında yıkık bir ülke… Türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar… Yıllarca süren
savaş… Ondan sonra, içeride ve dışarıda saygı ile tanınan yeni vatan, yeni sosyete
(toplum), yeni devlet ve bunları başarmak için arasız devrimler…”
Atatürk döneminde, Aydınlanma Devrimleri ve özellikle 1926 Türk Medeni Kanunu
ile kadınların hak ettikleri değeri görebilmeleri ve layık oldukları yaşam standartlarına
kavuşabilmeleri için ailede, eğitimde, istihdamda ve siyasette çok değerli yasal
düzenlemeler yapılmıştır. Türk Kadını; birçok Avrupa ülkesinden yıllar önce seçme seçilme
hakkına kavuşmuş, eğitimden sağlığa, adaletten dış politikaya ve ekonomiye her alanda
sosyal yaşamda yerini almıştır. Bu gerçeklerden hareketle, “Türkiye Cumhuriyeti
öncelikle bir Kadın Devrimidir” dense yeridir.
Dünyanın ilk Kadın Mitinglerinden birinin emperyalist işgale karşı 10 Aralık 1919’da 3
bin kadınımızın katılımıyla Kastamonu’da yapıldığını, kadınlarımızın Milli Mücadele’ye
yaptıkları insanüstü katkıyı, canları pahasına verdikleri emeği hiç unutmayan Atatürk, tam
anlamıyla inançlı ve samimî bîr kadın hakları savunucusu, kadın – erkek eşitliğine inanan
tarihin en büyük devrimcisidir. “Bir toplum, bir millet erkek ve kadın denilen iki cins
insandan meydana gelir. Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle
bağlı kaldıkça, diğer kısmı göklere yükselebilsin\” diyerek kadının insan olarak eşitliğinin
altını çizmiş, “Dünyada hiçbir milletin kadını ’Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım,
milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu Kadını kadar emek verdim’ diyemez.”
sözleriyle de onları yüceltmiş, onurlandırmış, haklarını teslim etmiştir.
Ancak emperyalizmin 100 yıllık Antiemperyalist ve Tam Bağımsız Laik Türkiye
Cumhuriyetİ’ni Orta Doğu tipi bir Din Devletine dönüştürme hedefi, son 70, özellikle de
son 20 yılın sağ iktidarlarınca sahiplenîlmiştir. Kadını özgürleştiren, eşit yurttaş kılan laiklik
ilkesi başta olmak üzere Kemalist Aydınlanma Devrimlerine ve Cumhuriyetin temel
niteliklerine karşı, kamu kaynakları ile beslenen tarikat ve cemaatlerin de katıldığı bilinçli
ve sistematik Karşı Devrim iç ve dış çevrelerce alabildiğine desteklenmiştir. Bu Karşı
Devrim’in öncelikli hedef kitlesi elbette kadınlardır. O nedenle, her alanda “Özgür ve Eşit
Kadın” karşıtı politikalar yüceltilmiştir, yüceltilmektedir. Cumhuriyetin özgür, saygın,
yetkin yurttaşları yerine; yaşamdan kopartılan, eve kapatılan, erkeğe ve iktidara mahkûm
ve mecbur bırakılan, kaderci, suskun, hak bilincinden yoksun kadın olgusu toplum
dokusuna işlenmeye çalışılmıştır, çalışılmaktadır.
Atatürk ilke ve devrimlerinden uzaklaşmanın, Cumhuriyetimiz ‘in kuruluş ayarlarını
terk etmenin, devletimizin hamurundaki namus mayasını eksiltmenin, akıl ve bilim yolunu
reddetmenin bedelini başta kadınlarımız, Ulus olarak çok ağır ödüyoruz.
Ama ne yapılırsa yapılsın; ülkemizde ve dünyada çok güçlü ve örgütlü bir kadın
dayanışması, direnci vardır. Bu dayanışma ve direnç, cinsiyetçi ön yargıları ve eşitsizlikleri
aşmak konusunda dünden bugüne inançla ve inatla yoluna devam etmektedir, edecektir.
8 Mart sadece bir anma ve kutlama günü olarak değil, kadınlarımızın ülkemizde ve
dünyada bulundukları yeri sorgulama fırsatı olarak da değerlendirilmelidir.
Atatürkçü Düşünce Derneği olarak, Cumhuriyetimiz ‘in 100. yılının devlet ve millet
olarak kadına saygıyı içselleştirdiğimiz bir yıl olmasını diliyor, çarenin Yeniden Atatürk
Cumhuriyeti olduğunu yineliyor, kadın yurttaşlarımızın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü
kutluyoruz.
Ya$asın Tam Bağımsız Ve Gerçekten Demokratik Türkiye!
7 Mart 2023 06:14:00Son Güncelleme:BENZER HABERLER