Son Dakika
Genel seçim sonrasında milletvekili seçilenler, TBMM kürsüsüne çıkarlar ve milyonlarca insanın karşısına geçer, ekranlardan seçmeninin ve halkının gözünün içine bakarak, şu yemini ederler:
“Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve lâik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkilaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma; Büyük Türk Milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim.”
3 Kasım 2002’den bu güne kadar defalarca bu yemini eden Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar ve Milletvekilleri var.
Ettiği bu yemine sadık kalan ne kadar var..?
Özellikle Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve Bakanlık koltuklarına oturanlara soruyoruz!
Namusunuz ve şerefiniz üzerine yemin ettiğiniz bu yeminde, sözünüzde durduğunuz bir kelime olsun var mı?
“Devletin varlığı ve bağımsızlığını…” koruyacağınıza yemin ettiniz; ama devletimiz bugün Pensilvanya’dan ,İsrail’den ve dış mihraklar tarafından yönetiliyor!
Ne önemi kaldı, o zaman yemin etmenin…
Yeminine sadık olmadıktan sonra…
TBMM’deki tüm milletvekillerinin ettikleri yemine sadık olmadıklarının en bariz örneğini Bölücü ve kendi çıkarları uğruna yapılan Anayasa çalışmalarında görüyoruz.
Hem “Anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma; Büyük Türk Milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim.” diyorlar, hem de üzerine yemin ettikleri bu anayasayı ortadan kaldırmak için birbirleriyle yarışıyorlar!
Hem, Namus ve şeref üzerine yemin edeceksin, hem de tersini yapacaksın! Bunun anlamı nedir?
Namus ve şerefin hiç bir önem ve değeri yokmuş. Demek ki, amaçlarına ulaşmak için araç olarak kullandıkları değerlere “namus” ve “şeref” kavramını da eklemişler!
İnsan bunları yazarken de, okurken de ve düşünürken de irkiliyor, kendinden utanıyor.
Çünkü; bırakın eskiden kutsal değerler üzerine ant içmeyi! Sıradan verilen söz bile ‘namus’ sayılırdı. Sözden dönmek namustan dönmek gibi algılanırdı.
Eskiden sözünde durmayanın, ahlaksızlık yapanın, topluma zarar verenin yüzüne bile bakılmazdı.
Vücudunu satana “fahişe” diyen ama ne yazık ki, vatanını satanı “kahraman” görenler var bu ülkede…
Gelinen son noktaya baktığımız da, AKP tam olarak ne isteyeceğine karar vermiş değil.
CHP’nin neye itiraz ettiği belli değil.
Bizim bildiğimiz, herkesin şifrelerle konuşarak, birbirlerine mesajlar verilmeye devam ediliyor.
Diğer bir konu da;
En çok benimde muzdarip olduğum, konuların başında gelen ve iktidarca sürekli kendi menfaat ve çıkarlar doğrultusunda ağızlardan düşürülmeyen, “Hukukun üstünlüğü”nden bahsetmek bile insana komik geliyor, acı veriyor. Çünkü Türk hukukunun yerini diktatörlük hukuku aldı. Hainlere özgürlük, Hizbullah’ ve Talibana ayrıcalık, yurtseverlere esaret uygulanıyor.
Öte yandan, Türkiye’nin koca bir kaosa doğru yuvarlandığını görmemek için insanın aptal olması gerekiyor…
E…O da ispatlandığına göre…
Sıkıntı yok o zaman;
Durmak yok, yola devam…
Kalın Sağlıcakla…
BENZER HABERLER